Oynayın : Hollow Knight (2017)
- Oğuzcan Nallıdere
- 14 Oca 2021
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Mar 2021
Çok sevilen Hollow Knight'ın ikinci oyunu "Hollow Knight Silksong" yakın zamanda piyasaya çıkıyor. 2017 yapımı ilk oyunun artılarını ve eksilerini inceliyoruz.

Gözlerinizi kapatın, bir yolculuğa çıktığınızı hayal edin, ancak öyle kendi istediğiniz yere gitmek yok, daha önceden sizin için belirlediğimiz bir rotada ilerleyeceksiniz. Sınırsız seçeneğiniz, istediğiniz her yere gitme özgürlüğünüz olsa da, haritada işaretlenmiş yere gidip, size ismini verdiğimiz kişiyle konuşmak zorundasınız. Hikayenin devamını merak etmiyor musunuz?
Gerçek hayatta yarın böyle bir yolculuğa çıkacaksınız dense birçoğumuzun isteksiz olacağı bir gerçek. Ancak söz konusu "Triple A" blockbuster video oyunları olduğunda, bu "macera" oyunları Cyberpunk 2077 ya da No Man's Sky misali işi ellerine yüzlerine bulaştırmadığı sürece milyonlar satıyor, en kötü ihtimalle ortalamanın üzerinde inceleme puanları alıp, hatrı sayılır bir kârlar elde ediyorlar.
Kızı kapacağımızı başından bildiğimiz, ölünce en yakın "kaydet noktasından" tekrar başlayacağımız, kaybolma ihtimalinizin sıfıra yakın olduğu o oyunlardan bahsediyorum. Uncharted'ın başına oturup oyunun sonuna doğru tırmanmaktan sıkıldığınızı itiraf etmelisiniz, ya da Tomb Raider oynarken içine girip kaybolmak istediğiniz bir dünya görmenize rağmen isteseniz de kaybolamamanızın sinir bozuculuğunu.

Tam anlamıyla açık dünya hissini size tattırdığını iddia eden God of War ve GTA 5 gibi oyunlar bile bir süre sonra tekrara girip, kutudan ilk çıktıkları albenilerini yitirerek görevden göreve gitmeli linear ilerleyişli oyunlara dönüşmeye başlıyorlar. Bu yorumunda ayrı tutmak isteyeceğim tek yapım ileride kendisine apayrı bir yazı yazmak istediğim Red Dead Redemption 2, oynadığım en iyi oyun olarak nitelendirdiğim bu yapım da bir süre sonra yukarıda bahsettiğim sorunları yaşamaya başlıyor. Fakat RDR2'yi kurtaran nokta muhteşem senaryosu ve olağanüstü karakter gelişimi oluyor, oyun dünyasında yazılmış en iyi karakter olan Arthur'a, oyunun sonunda kardeşiniz gibi sevdiğiniz bir dostunuzmuşcasına bağlanıyorsunuz.

Haritadamızda ya da pusulamızda "her şeyi bilen varlıklar" tarafından uygunca yerleştirilmiş işaretlerle ve bizim için harfi harfine kurgulanmış görevlerle oynadığımız için, oyunun her fırsatta vaad ettiği sizi sarıp sarmalaması gereken özgün deneyimi adeta paramparça oluyor. Sonuç olarak gerçekten keşfediyor olmuyoruz, maceramızı daha çok bize dikte edilen şekilde deneyimliyoruz. İşte "Hollow Knight" kendini tam da bu noktada diğer tüm oyunlardan ayırıyor.
"Kaybolmak, kaçınılmaz."
Hollow Knight'ta gizemli bir şekilde terkedilmiş antik bir yeraltı böcek şehrini (Hollownest) ziyaret ediyoruz. Bir karınca kolonisinin yuvası gibi abildiğine büyük bir şehir burası. Yüzeyde karşılaştığımız böceklerin çoğu, pek çok yüce kaşifin bu mağara ağlarında kaybolup yokluğa karıştığını bize defalarca söylüyor, buna rağmen keşfetme arzusuyla önümüze çıkan ilk delikten içeriye atlayıveriyoruz.

Hollow Knight'ın haritası gerçekten çok büyük. İki, iki buçuk saatlik bir keşiften sonra haritanın sadece yüzde beşine yakın bir kısmını açmış oluyorsunuz. Oyun size yaklaşık otuz beş saatlik bir serüven vaad ediyor. Kısacası şehir kocaman ve gez gez bitmiyor.
Hollownest'in her bölümü ayrı renkler ile ve keşfedilecek ayrı detaylar ile süslenmiş, bu detaylar arasına gizlenen hikayeler ve sırlar ile şehrin geçmişini size anlatan oyun, şövalyemiz keşif için derine ve daha derine indikçe sizi daha fazla içine çekiyor.
Karakterin oyuncunun tarzına, bulunulan bölgedeki yaratıkların özelliklerine ya da o anki amaca göre farklı tılsımlar kullanılarak farklı yeteneklerle donatılabilmesi ise oynanabilirlik açısından güzel bir esneklik sunuyor. Bunu daha önce bahsettiğimiz büyük ve özgürce keşfedilecek harita ile birleştirdiğimizde karşımıza her oyuncunun ayrı yollardan, farklı bir strateji ile deneyimleyebileceği bir macera ufukta görünüyor.
"Altın olan her şey parlamaz,
Başıboş her gezen kaybolmuş sayılmaz."
J.R.R. Tolkien, Yüzük Kardeşliği
"Macera zamanı!"
Hollow Knight'ın olayı burada başlıyor. Bu ana kadar sağdan sola ilerlemeli klasik bir platformer gibi hisseden oyun, yer altına girdiğiniz anda canlanıyor, bir zamanlar capcanlı ve rengarenk olan bu şehrin, hayaletler ve ne ettiğini bilmez hasta yaratıklarla dolu boş bir kabuğunda keşfe çıkıyoruz. Keşif de, kelimenin tam anlamıyla, harfi harfine bir keşif. İstediğiniz yerden başlayıp, istediğiniz her yere, istediğiniz sıralamada gidebilirsiniz. Oyun size bu konuda hiç bir sınırlama vermiyor. Bu oyunu diğer macera yapımlarından ayıran en büyük özellik de bu özgürlük ve seçkisizlik hissi oluyor.
Kendinizi bazen aynı yerden bilmem kaçıncı kez geçtiğinizi fark ederken, bazen de yolunuza bakıp heyecanlı heyecanlı gördüğünüz yeni cins böcekleri döverken başınıza löp diye gökten düşen "bosslara" söverken buluyorsunuz.
"Bunlar hep Dark Souls'un bok yemesi."

Bildiğiniz üzere, zorluğuyla ünlü Dark Souls'un oyunculara verdiği "başarma hazzı" son zamanlarda ana akım bir çok oyunu etkilemeye başladı. God of War'daki Vakyrie dövüşleri, Metro Exodus'daki Mutant Ayı bölümü gibi zorlu bölüm sonu canavarı dövüşleri artık bir nevi moda. Hollow Knight da bundan muzdarip, ancak Hollow Knight'ın boss dövüşlerinin büyük çoğunluğu ilk denemede zorlayıcı olsa da, genelde bir kaç denemede geçildiği için akıcılığı çok bozmuyor. Hatta çoğu zaman bu dövüşler aniden ve beklenmedik bir şekilde başladığı için şaşırtıcı bir etkisi de var, bu değişikliklerin oyunun temposunda güzel bir değişikliğe yol açtığını söyleyebiliriz. Fakat oyundaki bir kaç canavarın gereğinden fazlaca güçlü olduğunu ve oyunun zorluk derecesini bir anda yükselttiğini ve biraz tad kaçırdığını söylemeden de geçmeyelim, bu açıdan bakıldığında Hollow Knight genel olarak zor bir oyun olarak kabul edilebilir. Acemi bir oyuncuysanız sizi sinir bozucu bir deneyim bekliyor.
"Başyapıt!"
Hollow Knight sanatsal açıdan da oldukça başarılı, müzikler her ne kadar bir çok öne çıkıp size dilinize pelesenk olacak melodiler vermekten sakınsa da, oyunun hissiyatına ayak uydurarak atmosferi tamamlıyor. Dilinize takılan ise oyundaki NPClerin bilinmez bir dilde abuk sabuk konuşmaları ve mırıldandıkları şarkılar oluyor. Özenle çizilip hayata geçirilmiş karakterleri, dünyası ve animasyonları da oyunun kendine has dünyasını tamamlıyor. Çok açıkça ve kolaylıkla söyleyebiliriz ki, şu an piyasada Hollow Knight gibi başka bir yapım yok.

Uzun lafın kısası, "Triple A" oyunlara doyamadığımız bu devirde "Hollow Knight" sizi gerçekçi, hayat dolu, rengarek bir dünya vaat etmeden; hikayesi ve büyüleyici atmosferi ile güzel ve özgün bir maceraya davet ediyor.
Serinin ikinci oyunu Hollow Knight Silksong yükselen beklentileri karşılayabilecek mi hep beraber göreceğiz, Team Cherry ilk oyunu yapan kadroyu büyük oranda korudu, gelen videolar ve izlenimler büyük oranda olumlu görünüyor, ancak Cyberpunk 2077 faciasından dereyi görmeden parçaları sıvamamak lazım.
Comentarios