top of page

Arcade Fire Geri Döndü!

  • Yazarın fotoğrafı: Oğuzcan Nallıdere
    Oğuzcan Nallıdere
  • 12 Haz 2022
  • 7 dakikada okunur

Arcade Fire’ın yeni albümü olan “WE” geçtiğimiz hafta yayınlandı. Indie müziğin efsanevi grubunun altıncı albümü Arcade Fire için eski ile yeninin sentezi olmuş gibi bir albüm olmuş.

ree


Uzun süren bekleyiş geçtiğimiz ay sona erdi. Kanadalı grup beş yıllık bir aranın ardından yeni işleri olan “WE” albümünü yayınladı. Albüm 40 dakika 18 saniyelik süresiyle Arcade Fire’ın en kısa albümü olarak dikkat çekiyor, ancak niceliği ile değil niteliği ile öne çıkan bir albüm olduğunu söylemek mümkün. Albüm’de filler diyebileceğimiz bir şarkı yok.


Arcade Fire his olarak, geçmişe duyulan özlem, yitirilen gençlik gibi konuları işlemeyi çok sever ancak bunu güçlü davullar ve çığırtkan nefesli ve yaylılar ile yapmayı daha çok sever. En azından sever idi. Grubun dördüncü albümünde bu ses birden değişiverdi, Arcade Fire ilk defa synth kullandı ve tarihin en başarılı albümlerinden birine imza attı. “Reflektor” gelecek yıllardan geriye baktığımızda 2010’lu yılların sesine karar veren önemli albümlerden biri olarak mutlaka hatırlanacak ancak aynı şeyi grubun beşinci albümü olan “Everything Now” için söylemek maalesef mümkün olmadı.


Everything Now gerçekten insanların yerden yere vurduğu kadar kötü bir albüm değildi aslında ancak insanların Reflektor’dan sonra Arcade Fire’dan bekledikleri ses de değildi. Objektif bir açıdan bakıldığında insanı oturduğu yerden kaldırıp iki göbek attıracak kadar iyi bir albüm olsa da bunu yaparken “Wake Up”, “Antichrist Television Blues”, “Afterlife” ya da “The Suburbs” gibi sizi duygu şelaleri içerisine itemiyordu. Zaten Arcade Fire’ı özel yapan da hissettikleri bu duygular olduğundan dolayı albümün ruhu gerçekten yoktu. Arcade Fire duygusuz bir albüm yapabiliyorsa, demek ki tanrıların da kanı akıyordu.


Everything Now albümünden sonra Arcade Fire etrafındaki mitos biraz kırılmaya başladı. “WE” albümünün çıkacağı söylentileri olduğunda bile müzik dünyası çoktan beklentilerini düşürmeye başlamıştı. Mart ayında grup bize “Lightning I & II” adlı çifte tekli (İki şarkı ama aslında bir şarkı, Arcade Fire’ın yapmayı sevdiği haraketlerden.) ile yeni albününü tanıttı. İlk izlenimler grubun synth ve dance-pop işini bırakarak özüne döndüğü yönündeydi ancak albümden aldığımız ilk tat için biraz zayıf olarak da nitelendirilebilirdi, özellikle şarkının ilk yarısında ve özellikle Arcade Fire’ın şarkı sözü yazımındaki yeteneği göz önüne alındığında.


“We can make it if you,

Don’t quit on me,

I won’t quit on you,

Don’t quit on me.

We can make it, baby

Please, don't quit on me

I won't quit on you

Don't quit on me

I'll never quit on you”


Bu sözler açık konuşmak gerekirse söz konusu Arcade Fire olduğunda fazla kırılgan ve sığ. Win Butler genelde söylemek istediklerini semboller ve kurmaca hikayeler ardına gizlemeyi seven bir sanatçı. Bu durum şarkının “ikinci” yarısında değişiyor ancak yine de;


“A day, a week, a month, a year!

Every second brings me here!”


Gibi basit ve sadece söylemek istediğini söyleyen sözler mevcut.


Buna rağmen şarkının ikinci yarısı o özlediğimiz, gürültülü ve duygusal olarak yoğun Arcade Fire hissiyatını bize tekrar sunuyor. Lightning II direkt olarak Funeral’dan bir parça olarak geçmişten günümüze ışınlanmış gibi. Bunun sebebi de zaten grubun aslında şarkıyı Funeral için yazmış ancak yetiştirememiş olması. Yirmi yıl önce yazılmış şarkının 2022’de yüzeye çıkması grubun yaratıcılık anlamında sıkıntıya düştüğünü biraz gösteriyor olsa da pek çok grup olgunlaşmaya başladıkları geç çalışmalarında böyle işlere imza atıyor.


Lightning I ve II’nin ardından grup yeni albümlerinin yayın tarihi olarak bize 6 Mayıs’ı işaret etti. Şarkının ortaya çıkışından sonra yaklaşık bir ay kadar gruptan hiç bir haber alınamadı ancak grup daha sonra bir anda sürpriz bir şekilde Coachella’da sahne aldı ve yeni albümden Unconditional I (Lookout Kid) şarkısını söyledi.


İlk bakışta, hatta ilk dinleyişte şarkı klasik, klişe bir “do-do-do” gitar şarkısıydı. Zayıf ve beklentilerin altında bir şarkı olduğu söyleniyordu. Ancak şarkının sözleri gerçek bir duygu yoğunluğu ile yazılmıştı. Coachella'daki şarkının ilk canlı performansında Win gözyaşlarını tutamadı. İlk bakışta kendisinden milyonlarca olduğu düşünülen bu şarkı bir kaç dinleyişten sonra büyüdükçe büyüyerek gerçekten bağıra bağıra söylenmesi gereken bir marşa dönüşüyor!


“Lookout kid, trust your body

You can dance, and you can shake

Things will break, you'll make mistakes

You'll lose your friends, again and again

'Cause nothing is ever perfect

No one's perfect

Let me say it again, no one's perfect”


Win ve Regine’in dokuz yaşındaki çocuklarına yazdıkları bu şarkı, çiftin çocuklarına duyduğu şartsız ve sonsuz sevgiyi anlatmak için yazılmış olsa da, 40’ına gelen insanların ebeveynlerinden duymayı hep hayal ettikleri, yeni çiftlerin çocuklarına ya da birbirlerine, hatta kendilerine söylemek istedikleri veya isteyecekleri her şeyi açıkça söylüyor. Şarkıyı dinlerken özlem, hasret ve söylenmeyenlerin pişmanlıkları gibi duygular peşinize takılsa da o vurdumduymaz ve neşeli melodi sizi bu buhrandan çıkarıyor.


“Lifetime of skinned knees

And heartbreak comes so easily

But a life without pain

Would be boring for someone like me!


And if you feel it, it’s fine

I give you everything that’s mine

I give you my heart and my precious time!”


Arcade Fire bu işi becermiş arkadaşlar.


ree

Daha albüm çıkmadan duyduklarımdan edindiğim izlenim grubun Reflektör öncesi dönemine kesin dönüş gerçekleştirdiği yönündeydi.


Arcade Fire bize yılın ters köşesini yaptı.


Albümün açılış şarkıları olan Age of Anxiety, Win’in deyimiyle karanlık günlerin şarkısıydı. İnsanların duydukları korku ve endişenin altında eziliyor olmaları, sürekli evlerine kapanmaları, gelecek kaygıları ve çaresizlikleri Age of Anxiety’nin çıkış noktasıydı. Aksak ama umutlu bir piyano ezgisi ile başlayan bu şarkı sözler ile umutlu ama karamsar bir havayla ilerlerken albüm öncesi nitelikleri doğrularcasına ilerliyor, oluşturduğu bütün karamsarlıkları teker teker toplayıp duraksıyor, kendini sorguluyordu.


“Endişe, korku ve depresyon çağımızı tanımlayan duygular. Bu duygular bir kara delik gibi yoğun ve aşılması, geçilmesi imkansız duygular gibi görünebilir. Ancak öyle değil, belli bir yerden sonra bu duyguların ardının aslında kara deliğin karanlığı kadar parlak ve umut dolu olduğunu görüyorsunuz, bu duyguları aştığınızda hayat daha güzel bir hal alıyor.”


-Win Butler, Age of Anxiety üzerine.


İşte şarkı tam da o anda bütün bu karamsarlığı sorgulamaya başlıyor, bir anda hiç beklemediğiniz bir synth yavaş yavaş, kontrol edilemez bir biçimde sizi dansa kaldırıyor. Karanlığı aşmak için dans etmeye başlıyorsunuz.


“İnsanlar kendilerine ve birbirlerine sürekli kötü şeyler söylüyorlar, hiç bir şey ağzınızdan çıkan kelimelerdeki kadar kötü değil! Birbirlerinize iyi şeyler söyleyin!”


-Win Butler, Coachella, Unconditional I’in performansı sırasında.


Sözler haykırmaya ve sorgulamaya başlıyor. Öyle sözler ki “Neon Bible” kalitesinde yazılmış bunlar. Belki karanlığı delmek için tek başına yeterli değil ama ilk adımı atmanız için size inanılmaz bir güç veriyor bu dans.


“Cause I can't stop crying

And I really think I mean it

But the tears mean nothing to me”


Arcade Fire sizi öyle bir ters köşe yapıyor ki kendinize gelemiyorsunuz. Derken ikinci şarkı başlıyor.


“Rabbit Hole, Plastic Soul”


Hani endişenin dipsiz bir kuyuya dönüştüğü, kötümserliğin, kötümserliğin kapısını açtığı o dönem vardır ya. İşte bu şarkı onun hakkında. David Bowie’nin Amerikan pazarına açılırken yaptığı plastik şarkıları hedef alan bir terim olan “plastic soul” yani plastik ruh (Soul aynı zamanda bir müzik türüdür.) bu endişelerin aslında plastikten yapılma, özgünlükten uzak endişeler olduğunu vurguluyor. Şarkının synth temelli elektronik melodisi de sizi bu kuyunun (rabbit hole) içine çektikçe çıkıyor. Öyle derinlere iniyorsunuz ki bu şarkı hem söz, hem de ses hem de hissiyat olarak albümün en yoğun ve güçlü şarkısına dönüşüyor.


“Fell asleep to the television,

Wake up sleepy head!

Acropolis is burning,

In the poster over your bed!”


Bu iki şarkı Arcade Fire’ın synth heveslerini üzerlerinden attıkları şarkılar oluyor, bazı kritikler Reflektor albümünü bir geçiş dönemi ya da kısa süreli bir dönem olarak nitelendirmişlerdi ancak Arcade Fire bu sesin hiç bir yere gitmeyeceğini bizlere bu albümde de tekrar vurguladı.


İyi ki de yapmışlar, Age of Anxiety II (Rabbit Hole) gibi şaheser bir şarkının altına imza atmışlar.

ree

Güçlü girişin ardından gelen End of the Empire dörtlüsü ise albümün hızını müzikal anlamda bir anda kesiyor, yavaş tempolu balladlar olan bu şarkılar sözlerinin ağırlığı ile öne çıkıyorlar. Post-apokaliptik bir ballad End of the Empire, ancak hissiyat olarak o kadar güçlü ki Age of Anxiety’nin ardından bu yavaşlığı yadırgasanız da şarkı sizi the Lightning’e doğru kararlı ve güçlü adımlarla taşıyor. Özellikle şarkının üçüncü kısmı olan “Leave The Light On” muhtemelen albümün zirve noktası olarak göze çarpıyor.


“It's you and I, it's do or die

Suicide mission, baby by my side

We got one life, and half of it's gone

You know I can't sleep with the television on.”


Arcade Fire’da Neon Bible zamanlarından beri süregelen bir televizyon takıntısı mevcut ve bu takıtı burada da tekrar gün yüzüne çıkıyor. Televizyon’un karşısında uyumak ya da uyuyakalmak, ya da televizyon açıkken uyuyamamak. Tabii ki Arcade Fire burada sadece televizyonu değil artık her yerimizde olan algoritma, pazarlama ve propagandadan bahsediyor. Bunu televizyon olarak nitelendirmek aslında yine grubun yaratmak istediği nostaljik havanın bir parçası. Zaten End of the Empire’ın dördüncü şarkısının açılış sözleri de Win’in aslında ne demek istediğini açık açık söylüyor.


“I unsubscribe I unsubscribe This ain't no way of life I don't believe the hype She unsubscribes She unsubscribes She says "There's diamonds in your eyes" High on her own supply She says "The air we're breathin' is from an exhaust pipe Just a prototype"”


End of the Empire bizi tam da bu albümün doğduğu yer olan the Lightning’e taşıyor. Albümün başıyla kıyasladığınızda aslında bu iki farklı tarzın aynı albümde olamayacağını ve eğreti duracağını düşünürsünüz ancak Arcade Fire bunu başarıyor. Albümün her saniyesi, her dakikası bizi buna hazırlıyor ve yıldırım tam zamanında çakıyor.


The Lightning aslında karanlığı deldiğimiz o anı simgeliyor.


“Waiting for the lightning!

Waiting for the light!

What will the light bring?”


Tüm endişeleri üzerimizden attığımız ve tüm sorularımızın cevaplandığı o an, bu an. Buradan sonra Arcade Fire bize sadece iyi şeyler söylüyor.


The Lightningden sonra gelen Unconditional I albümün öne çıkan şarkılarından olsa da Unconditional II için aynı durum söz konusu değil. Şarkı biraz daha yüzeysel ve Everything Now’dan çıkma gibi. Albümün geldiği noktada da biraz eğreti duruyor, aslında album Lookout Kid’den sonra direkt olarak “WE” şarkısına geçseymiş, kimse neden böyle oldu demezmiş.


“WE” genel olarak grubun ölüm ile olan ilişkisini temsil ediyor. Arcade Fire bir şeyler bittikten sonra neler olacağını sormayı bir fetiş haline getirmiş bir grup. Albümün kapanış şarkısı olan “WE” bizi yavaş yavaş uykuya ya da ölüme, gerçek karanlığa doğru götürüyor.


Grup daha önce “Signs of Life”, “The Suburbs” ve “Afterlife” şarkılarında yaptığı gibi giderken tekrar soruyor.

Öğrenmek istiyor.


“When everything ends,

Can we do it again?

When everything ends,

Wanna do it again?”


(Her şey sona erdiğinde

Tekrar edebilir miyiz?

Her şey sona erdiğinde

Tekrar etmek ister miydin?)


Bu belki albümü tekrar dilemeniz için bir bilinçaltı mesajı olabilir ancak Arcade Fire sorusuna cevap bulamamış olacak ki beş yüz bininci kez sormaktan çekinmemişlar.


Albüm The Funeral, Suburbs ya da Reflektor gibi çağına ses olarak damga vuracak bir şarkı değil. Ancak her şeyin denendiği ve yapıldığı bu çağda kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar güçlü ve özgü nadir seslerden.


Arcade Fire müzik dünyası içinde gerçekten ayrı bir yeri hakeden, özel bir grup.


Ölümden sonra ne yaparsınız bilmiyorum ama albüm bittikten sonra tekrar dinleyebilirsiniz.


Yazıyı tekrar okumanıza gerek yok!




Commenti


  • Facebook
  • Spotify
  • Instagram

 © camduvar kültür sanat 2021

bottom of page