Kafamdaki Sesler
- Bahar Gümüşer

- 15 Ara 2020
- 2 dakikada okunur
Uyandım. Elimi komodinin üzerinde gezdirdim. Telefonu buldum, elime aldım. Son arananlardan marketçiyi bulup aradım. -Bir ekmek bir de sigara alabilir miyim? -Tabii. Adresi alabilir miyim? -Kolay gelsin iyi günler. -Adresi söylemedin abla. Ne fark eder ki? Belki Bankacı Sokak 17 numaradayım belki Camino Real 100. Belki göklerdeyim şimdi belki de yerin dibinde. Sahi, neredeyim ben? -Bankacı 17 numara kardeşim. -Hemen gönderiyorum abla.
Telefonu kapatıp tavana baktım. Yatakta biraz gerindikten sonra yanımda yatan yabancıyı fark ettim. Derin uykudaki yabancıya uzun uzun baktım. Onu seyrederken bir hikaye yazmak istedim ama bu sandığım kadar kolay olmadı. Zaten tanımadığım bir adamdı. En iyisi yataktan çıkmaktı.
Yataktan çıkıp salona gittim. Geniş puf koltuğa rahatça yayıldım. Elime çakmak alıp sigara aradım. Bulamayınca hatırladım. Sigara da ekmek de kalmamıştı. Derken kapı çaldı. Ekmek de sigara da gelmişlerdi. Poşetten sigarayı çıkarıp büyükçe bir duman çektim, geniş puf koltuğa tekrar yayıldım. Sigara dumanının havadaki yayılışını seyrederken, odamın kapısı aralandı. Yabancı uyanmıştı. Kafasını yarı açık kapıdan uzatıp “Günaydın” dedi. “Bugün boş musun?” Bugün boş muyum? Hayır değilim ama boşluktayım. Sanki göklerde bir yerdeyim. Ayaklarım yere değmiyor. -Boş değilim, işlerim var. -Ne işin var? -Hayal kuracağım.
Kafasını uzattığı kapıdan çıktı yabancı. Vakit kaybetmeden giyinip çıktı. Hiç tanımadığım bu adamın en çok gidişini sevdim. Arkasından uzun uzun baksam da bir hikaye çıkaramadım. Geniş puf koltukta göz ucuyla baktığım kapı kolundan gözlerimi alamadım. Düşündükçe düşündüm. “Acaba” dedim içimden “Acaba yabancı boşlukta olmak nedir bilir miydi? Peki ya boşlukta olmanın en kötü yanını?” Bence bilmezdi. Oysa en kötü yanı koşamamaktı. Koşup da gidememek. Durduğun yerde öylece durmak ve kaldığın yerde öylece kalmaktı. Zaman akarken yavaşça uçmak, gece olurken havadan yere çakılmaktı. Bu kez en iyisi bir kahve yapmaktı.
Yerimden kalkıp bir kahve yaptım. Sıcacık fincanı elime alıp tekrar oturdum. Kahvenin üzerindeki buhar odaya yayılırken ona uzun uzun baktım. Çıkan sesle irkildim. Çalan telefonumdu. Bir telefonum olduğunu unutmuştum. Arayan patronumdu. Bir patronum olduğunu dahi unutmuştum. -Alo -NERDESİN SEN?! Bu nasıl soru böyle… -Evdeyim. -SAAT KAÇ?
Ne zor bir gündü bu böyle. Saat kaçtı ki? Peki kaç saattir buradaydım? Hep birlikte zamanın akmasını engelleyecek bir formül bulsak, ölümsüz olabilir miydik patron? Olamazdık galiba. Zaten ölümsüz olsak ne olacak ki? Ölmeyip de ne yapacağız patron? -CEVAP VER! SAAT KAÇ DİYORUM SANA! Kime ne anlatıyorum ki, sen öleceğini bile bile her sabah dokuzda dükkan açan adamsın. Ölümsüz olsan evrenin son gününe kadar dükkan açarsın… -Saat bir. -PEKİ NEDEN HALA İŞE GELMEDİN? -Uyuyakalmıştım. -BİR DAHA GELME!!!
Gelmem. Uyurum hep. Ben uyurken birileri uyanır, birileri ise hiç gözlerini kırpmaz. Birileri bir sigara sarar, yakar, bir nefes çeker, yanındakine verir. Yanındaki bir nefes çeker, bu döngü böyle devam eder. Döngüler döndükçe değişir, yerine yenileri gelir. Döngüler dönmeye devam ederken ve değişirken, sen aynı dükkanı açmaya devam edersin patron! Oysa ben bilirim, herkes bilir. Ürkütücü ses tonun ve aylık kazancınla sen de bu boşlukta küçücük bir noktasın. Bir kahve yap ve hayal kurmaya başla!




Yorumlar